OĞUZ KAĞAN DESTANI
Göğün sudaki aksi Boz dağın gölgesinde
Mavidir mavi,
Güzel gök kızlarından daha güzel Oğuzum,
Güleç yüzlüm, gök gözlüm,
Ela gözlüm,
Dağlardan dağlardan beri gelen gece karası saçlı,
Dağlara dağlara vuran tan kızılı ağızlı,
Ana memesinden bir anda kırk devin canını içip
Ardın aya yüzün güneşe çevrik durdun,
Altın dağın tunç dağın babası Oğuzum,
Öküz bacaklım, kurt bellim, ayı göğüslüm,
Al kısrakla ak tayla dere tepe yarışanım,
Kıllı kollarından taşan gücünde
Dağın arslanını ormanın ayısını boğanım,
Bütün dünya av yeri olanım,
Boz dağın tepesinden güneş geçe, ay geçe,
Kemiğine iliğine ateş dola kor dola,
Kırk gün kırk gecede
Büyüyüp yiğit olanım.
Coşkun sular hızını,
Sarp yamaçlar kurumunu kıskana,
Gökte doğmuş Oğuzum Dünya sana taht ola.
                               1950 (Published in Zafer)
GÖÇMEN
Toprak ala seni a yezit hınç,
Çirkin yüzün yer üstünden eksik ola,
Evimden barkimdan ettin beni,
El elleri yetirip, el ellere ilettin.
Boyun bosun devrile
Rudop dağı, Rıda dağı,
Acı türküler söyler eteğinde
Kara Bulgar kızları.
Nerde yerim, nerde damım, nerde duvarım?
Nerde sıcacık siyahcık dumanım ocağımda?
Tarlamı, bağımı, bahçamı koyup dağarcığıma,
Düştüm yollara, yollara...
                               1951 (Published in Zafer)
ANKARA
Dağlar dereler ardına gideceğiz
Yeni aklın, yeni gücün doğduğu,
Göklerin alabildiğine açık,
Hasta korkuların yok olduğu

Daha gidip daha gidip
Gecesi gümüş yaldızlı,
Gündüzü hür, kuvvetli, cesur
Bir şehire geleceğiz.

Ağacına sis siner sabahleyin,
Dalına bahar iner öğleyin,
Pembe ve kara çizilir geceleyin,
Göğe karşı, dağa karşı

Ateşten ve taştan şehir;
Ciçeği yeni, güneşi yeni
Aklı yeni, zamanı yeni
Kalbindeki ateşi yeni, yaşsız şehir.

Göğe karşı, dağa karşı
Pembe ve kara durur Ankara;
Hatırası çelik, barut ve zafer,
Günü dertsiz, günü güneş Ankara;

Gecesi gümüş yaldızlı,
Gündüzü hür, kuvvetli, cesur,
Göğe karşı, dağa karşı,
Pembe, kara ve mağrur...
                                                    1951
GURBET ŞİİRİ
Başının doğrusuna yürü,
Bahar yenilenir, yeniden
Düğümler ağaç dalını dalına
Filiz filiz yeniden uyunur
Uyanılır, akşama sabaha
Gelinir elbet tezden yettiğin yere.

Eğ boynunu, kader bu.
Ört mor perdeyi gördüklerin,
Göreceğin, geldiklerin üstüne.
Serçe zıplar daldan dala Güzün,
Yaprak yürür daldan dala,
Ağaç bağlar dalını dalına baharda,
Döner zaman tekeri, akşama sabaha
Getirir seni tezden geri, memleketine.

Konuş kendin kendine, de:
Bu gün dünden gayrı,
Bu gün dünden beri,
Bu gün benimle beraber, dün benden ırak,
Buram buram tüter gözümde
Dağı, taşı, toprağı,
Mor mor, kara kara, ak ak

Zamanı pay edip dünle-bugünle,
Yarı yarıya yaşamak...
                                                    1952
ELBİSEYE ŞİİR I - ISMARLAMA
Kolunu koluma denk yap,
Boyunu boyuma,
Başımdan aşağı akıverip
Belimi sarsın,
Bacakları bacaklarımı kavrasın,
Yere doğru yere doğru
Azala azala kalmasın.
Astarı derimi okşasın,
Yumuşak, sıcak, canlı,
Dabanı, dirseği, dizi
Acıya zora dayansın,
Öldüğümde öldüğümde
Karımla kızımla kalsın.
                                               1952
ELBİSEYE ŞİİR II - HAZIR
Benim kimsem yok,
İyi bak bana.
Şefkatle teselli et şeklimi şemalimi
Etim budum azaldığında.
Ütünü yatağımın ısısında yapıp,
Göğsüme göğsüne bir gül takıp,
Cebinden sarkıttığımda mor dallı mendili,
Pazarları beraber çıkalım piyasaya,
Ele aleme karşı fiyaka satmaya.
Benim kimsem yok senden gayri:
Ceketinin altında mintanım,
Pantolun altında tumanım,
Dostum, yarim, bakanım,
Geceleri seni soyup astığımda
Yatağımın başına,
Kalçan oynat, göğsün oynat
De gel yatağıma.
                                            1952
MASKE
Bu yüz başka yüz.
Bu yüzü kendim yarattım.
Başka canların bunca kuvveti:
Hani hayatının sultanı kendileri
Olan, ağzında eriyen diliyle
Aşki, yalanı, sarhoşluğu yalayan,
Kör ellerle gözlerini arayan,
Günah, dehşet, şehvet
Evet, şehvet, herşeyin üstünde;
Yarı yalan, yarı katil,
Ellerinde meşaleler hayvan sürüleri güden,
Arasıra otlağı, ormanı ateşe veren,
Ateşi kötü kan gibi yüzüne vuran
Beyaz mavi gözleri yüzünde ışıl ışıl
Gözünün üstünde kaşı, kaşının üstünde saçı,
Saçının üstünde,
Başkalarının yüzleri parıl parıl
Onlardan da aldım,
Kafamı daraltıp, burnumu kısaltıp
Bu yüzü kendim yarattım.
                                              1952
SICAĞA ŞİİR
Kanı başına vurdu Yaradanın,
Kanı kızdı, kanında kızdırdı damgasını,
Kaldırdı vurdu sırtına dağın, taşın.
Kanı başına vurdu insanın,
Kanı sıcak, kanını yüzüne vurdu,
Günün eline ayağına buladı,
Her yanı ayağa kalkık,
Eli, ayağı, her yanı,
Aklı ayağa kalkık
Direk gibi, gölgesi önüne düşer,
Gider gölgesini güder serinlemeye
Kanı sıcak, kanı damarda
Ayakta insanın,
Kanı damara sığmaz daha, havada;
Hava sıcak, nabzı atar;
Gök kabara, gök ufala,
Gök kabara, gök ufala uğul uğul...
Görmen dek, bir dirhem nem yok,
Yedi kat gökyüzünde,
Gözünün acısını ağlaya,
De hayal et acı acı;
Alnının ağrısını terliye,
Eğile baka insan bir,
Buğulu yüzüne suyun,
Elin, avucun, aklın yuğa,
Kanının ısısını suda boğa...
                                             1953
DEV ANASI
İki dağ var iki göğsümde
Üstü kar akı, alav alav içi,
İki dağ var iki göğsümde
Başında bulut bulut erler rüyası

Güzelliğim büyük, güzelliğim
Günün gözünü doyurası
Kalbim büyük saraylar gibi
İçinde çengiler oynayası,

Ah canım oynar, ah canım çeker
Isısı ısısına, kabarı kabarı,
Dal dal, damar damar
Issı yağmurlar sonrası

Çözesi renk renk Ebemkuşağını
Gökler üstüme kapanası,
Canını canıma kata,
Bir batında kırk dev doğurtası.
                                           1953
ERGO SUM
Kan damara sığmaz havada...
Havaya kaldırıp aklımızı
Altında şeytan; papazın gölgeli mihrabında
Pespembe, hava gibi pespembe
Hoş kuklacık, oynaya zıplaya,
Ruha doğru oynaya zıplaya,
Anlamaya doğru, kimyaya, simyaya,
Dünyaya doğru, oynaya zıplaya,
Hoş kuklalar gibi şeytanlar
Kanı çeker.

Benim gözüm sizin ışığınıza kör
Beni seçtiğinize fena ettiniz;
Bir sefer iyilikten, haktan,
Hakikatten ve saadetten
Lafedildiğini duymuştum,
Duymuştum amma
Kalbim donalı beri unuttum,
İyilik içinde ölü,
Günahıma dar tabutumda
Affa gömülü,
Ah zavallı ruhum, zavallı ruhum.

Beni seçtiğinize hata ettiniz;
Bir defa saflığımdan utanmıştım
Vücudum saklı yerlere değdiğinde
Meryem ile, İsa ile
Ayni çölde, ayni gece
Hayata küfür ettiğimde
Utanmıştım amma,
Aklım ateşe ereli beri unuttum.
Ah zavallı ruhum zavallı ruhum.
Günahkârlarla yanan ateşinin
Pembe kokusu ayarttı beni,
Canımı kızdırdı, kanımı kızdırdı;
Ufak cocukların fena anaları,
Hileli mucize masalları benim,
Benim amma,
Gene de bana geldiğinize fena ettiniz;
Ben bakın hala bir çocuğum,
İçimden gelen bütün isteklerimi
Daha da büyümesine sarfediyorum
Kalbimin kollarımın bacaklarımın
Bir gün yavaş yavaş ufalıp,
Kayboluvereceğimi,
Sonra yavaş yavaş büyüyüp
Cennette doğuvereceğimi
Anlamadan unuttum.
Aklımı, kalbimi, ruhumu,
Güzelim güzelim vücudum
İçerisinde ölü buldum,
Ah zavallı ruhum zavallı ruhum.

Gözümdeki sihirini çöz,
Benim gözüm sizin ışığınıza kör.
Ağzımdaki tadını al,
Nasibimden gayrini istemiyorum.
Aklımdaki büyünü boz,
Aklıma senden korkmak gelmeden,
Çocukluk masallarımın misk kokusu,
Ey gözüm dudağım, korkular korkusu.

Sonunda oh saadet, sonunda
Saf gün ışığında yaşamak;
Azizler başında hale,
Güzeller belinde ebemkuşağı,
Elimde parıl parıl vücudum,
Kalbim, ruhum,
Bakıyorum;
Ben.
                                                  1953
BİLMEDİĞİM DİL
Bana 'geçti, geçecek', bana 'geçiyor içimden',
Bana 'içimden içimi çekiyorlar' dedi gibi
Bana 'saçı darmadağın ağaçlar üstünden
Rüzgarlı sahilleri, birbiri ardı sıra
Yelkeni dolu gemileri seyrede seyrede
Geçti, geçecek, içimden içimi çekiyorlar gibi
Sanki bana ne kaldı, gül gül bulutların
Gurup vakti vurup da bir bakıp sarı yüzüne renklerin
Bir sahiden, bir hayalmiş gibi, gidi-gidiverdiğinde,
Sanki geriye geriye gül gül, bir ellerimin
Beyazlığı kaldığında, beyaz beyaz ellerimle
Kelimeyi dikip büküp ucuna bucuna.
Güneşler aylar çil çil ziller gümüş teller asıp da
Paskalya çamına çevirdiğimde,
Geçip de karşısına, oh ne güzel, dediğimde
Bana, bembeyaz elinin karanlığın önünde
Şöyle bir, şöyle bir, sanki benim hayatım
Senin elindeymiş gibi, sanki kimseye denmemiş bir sırrı
Bana dermiş gibi, bir kalkıp bir indiği,
Bir bilmediğim yerden bir bilmediğim yere giden
Beyaz yelkenleri dolu gemiler, bir bilmediğim zamanların
Güneşleri ile beraber geçip gittiği,
Ve herşeyin değiştiği, kulağın deliğinden girip
Bütün olup olacağı zamanın,
Ana rahmine yerleştiğinde...
İki yanına salına salına,
Rahatlığı şişman kalçalarında,
Anam beni doğurduğunda,
Sonra yanıma uzanıp yattığında,
Ben lafı yaşar zannederdim
Konuşmasını daha sonra öğrendim.
                                                    1953
BOĞA GÜREŞİ
Neredesin canım, neredeydin?
Yüzün hali yürüyüşün sanki daha
Sanki daha niyetlenmemişsin gibi gelmeye,
Sanki lafın evinden eder gibi içinden,
Kara gözlerin kara yüzüne kapalı
Dudağının kenarında bir hoş şarkı
Şarkın kanına bulalı,
Döne dolana, uyuya kalka
Dudağının kenarında bir hoş şarkı
Dudağın yaralanmadan kana bulalı
Kanın kasende şarap, elinde şarabın
Bir tuhaf hal var havada, dışarda havada,
Kapına çıkıp bir havaya bakındığın
'Bu da kim?' deyip ışığını yaktığın,
Pazar günü ışığını, kapına düşmüş
Düşmüş iki dizinin üstüne,
Sırtında etleri kabarık kabarık
Yarı boğa, yarı kadın, yarı erkek kardaşın,
Evinin içi bomboş. Sarımsı pembe,
Yeşilimsi külrengi, mor bir köşesi
Öbür köşesinde aklından geçenlerin hepsi
Ve toprak dönüp dolanıp
Uzaklaşa yakınlaşa, mavi mavi buğulanıp
Gözünden kaybolduğunda, Anita! Anita!
Tembel tembel uzanmış aklıma
Yeşil bayıra, küçükken bellediği adlarla
Çağırır birer birer, çağırdıkça gelir gözün önüne:
Yeşil gözlü bayır, gök gözlü göl, göl gözlü gök,
Kara gözlü akşam üzeri, uykulu gözlü aşk yerleri,
Kızıl gözlü güreş meydanı, sivri gözlü acı acı
Ve derinden bir içini çekip düşüp ölüverir.
                                                                1953
6-7 EYLÜL 1955 HADİSESİ
Tombul tombul yanı yanağı cürük,
Altın altın saçı başı yoluk,
Öpülesi ağzı ağlamalı,
Eli ayağı kana bulalı,

Kasap Yorgi'nin kızı Elena,
Pazar-Günü Işığı gözünde,
Bir de içini göresin diye
Elinde mendili gözünü siler.

Ben Yorgi'den et aldıydım.
Daha tadına bakamadım.
Acı yanar ateşim, ızgaram kızar,
Çıkarıp yüreğimin cızbızını yaparım.

Kasap Yorgi'nin kızı Elena
Kapı-kanat komşumuz,
Elinde anahtar kapısın arar
Yüreğimin olduğu yerin.
                               1955